4 Kasım 2010 Perşembe

4 Kasım 2010, I, Matkap-Günaydın

Ben küçük şanssızlıkların insanıyım. İlk yazıma bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

En kısa anlara en olmadık minik tesadüflerin denk düşmesi benim hayatımın bir vageçilmezidir.
Bir kafede kasenin içinde duran paktlenmiş Canderel'lerden mutlaka içi boş olanı bana denk gelir.
Ne zaman bir yere kestirme yol kullansam ya bir kazı vardır ya da yol kapalıdır.
Günün hangi saati olduğu önemli değil; bir yere yetişiyorsam eğer mutlaka önüme çöp kamyonu düşer. Bunun bir istisnası yoktur.
Bütün yol hayvanları benim önüme atlarlar. Bir keresinde köpeğin teki yolu geçmesine rağmen ve benim bunu farkedip rahatlamama rağmen fikir değiştirip tekrar önüme gelip durdu.
On sekiz yaşımda ilk uzun yol deneyimim de otobanda fırladı bir tanesi önüme.
Bir seferinde inanmayacaksınız, önüme çam ağacı düştü... Sadece hayvanlar değil bitliklerin de bir alıp veremediği var.

Beni tanıyanlar şu anda bunları hatırlayıp gülüyordur, tanımayanlar s..tirsin yalancı diyor olabilirler.
------
Bundan önce yaşadığım yerde, ki orası da ultra elit bir site idi, iki yakam bir araya gelmedi. Öyle ki oturduğum ev birinci katta ve yatak odam yola bakıyor pozisyonda idi. Şöförlerin ısınmak için çalıştırdığı motorlar mı dersiniz yoksa güvenliğin telsiz konuşmasının tüm detayları mı dersiniz hepsi benim evinimin içinde idi.
Hepsinin her türlü özelini bilir olmuştum. Hele gariban bir şöför vardı, sürekli karsının aldattığıdan şüpheleniyordu zavallıcık.

Tüm bunlar beni dünyada en sevdiğim ve en boş şey ulan uyumak aktivitesinden alıkoyuyordu tabi.
Her gün saat çalmadan birinin bir olayına kalkardım.
-------

Köpek Sonarası (şahıs ben değil)
Bu durum çok da sıkıntı yaratmazdı bende, ne zamanki karşı bloktaki ahlaksız adam köpek aldı işler değişti.
Yirmi dört saat havlayan bir köpekti bu. Üstelik yavru olduğundan olabilecek en tiz ses ile havlıyordu.
Havlamalarının arasında nefes almak gibi alışkanlığı yoktu, bir kaç saat dinledikten(zorunda kaldıktan) sonra çin işkencesi gibi gelmeye başlıyordu.
Komşu denecek allahsız gerçekten dünyanın en ters adamı idi, meden bir şekilde ilişki kurmaya imkan yoktu. Şikayet edince adam da havlamaya başlıyordu; ki kendisi sözde saygın bir iş adamıydı.

Gel zaman git zaman kavgalardan sıkılmış ve çökmüş bir şekilde bu bunaltı ile savaşmaya karar verdim. Uyku kitime bir yeni parça ekledim. Kulak tıpası.

Gerçekten de miniğin sesi kesilmişti, kimsenin bir konşmasını ya da saçma sapan motor seslerini de duymuyordum. Alarmı bile zor duyup uyanıyordum hatta.

Ancak kaderken kaçılmıyor.
Hayatım boyunca ezeli düşmanım olmuş olan ancak o zamana kadar kendini unutturmuş olan en büyük hasmım, kulak tıpasına alıştıktan sonra tüm ihtişamı ile karşıma çıkıverdi:

MATKAP !

Matkap sesi dünyanın en kötü en rahatsız edici sesidir. Bu konuda her türlü kanıtı sunabilirim.
Mesleğim itibarı ile dünyanın en tehlikeli, en gürültülü fabrikalarına girdim çıktım,
Yüz elli tonluk demir kazanlarının devrilmesini seyrettim,
Yarım metre çapında demir çubukların kesilmesini dinledim,

Hiçbiri matkap sesi kadar kötü olamaz.

Doksan dokuz senesinde depremi yaşadım. Yer altımdan kaydı. Yer katmanının oynamasını duydum! Berbat bir sesti, korkunçtu.
Matkabın yanında ninni gibiydi yine de.


-------

Ezeli düşmanımdan uzun zamandır ses yoktu...

-------

Suç Aleti
Yaklaşık bir haftadır inanılmaz yoğun bir iş temposu içindeydim. Gün içinde 16 saate çalışıp geceleri en fazla 4-5 saat uyuyor durumdaydım.
Şükürler olsun dün akşama doğru, planladığımdan da erken bir şekilde projeyi tamamladık. Tabi kendimizi de.
Bu sabah saat on bire kadar uyuma planı yaptım kendime. Her türlü tedbiri de aldım, telefonları kıstım, ışık gelecek yerleri kontrol ettim, üşümemek için beremi taktım, gözlerimi de örttüm hatta.
Herşey mükemmel gidiyordu. Uykunun her dakikasına ihtiyacım vardı. Bebek gibi uyuyordum.

Bir hafta süren eziyet, uykusuzluk.
Planlanmış bir uyku ve alınmış tüm tedbirler...

Bunlar sadece benim ezeli düşmanımı azdıracak kıstaslardır.

Saat onda karşımda çıktı. En ince uç! En yüksek frekansta en ince atımları veren en tiz sesi çıkaran uç!
Yapacak hiçbirşey yoktu. Saat ondan sonra kimi kimi şikayet edeceksiniz ki?
"Takma" dedim, koy kafayı... Susar elbet minik iştir...

Ve ne oldu biliyo musunuz? Sustu.
İnanamadım. Hayatımda bir ilkti bu. "Dur" dedin kendi kendime, vardır işin içinde bir iş. Derken de kendimden geçtim.
İğrenç ses beni bir daha uyandırdığında sat onu on geçiyordu. Matköz(matkabı kullanan kimse) işini ince bir işkenceci edasıyla o kadar profesyonelce yapıyordu ki, saat on bire kadar her on dakikada bir 2 dakika çalıştırdı canavarı.

Yani olabilecek en sağlam şekilde piç oldu yaptığım tüm planlar.

---------

Bu minik şanssızlıklar ile yaşamaya alıştım ve komik bulmaya bile başladım. Asla şaşmıyor, mutlaka buluyor beni. Ben de ona göre tedbirimi alıyorum ya da gülüp geçiyorum.
İşin aslı o kadar küçük şeyler ki onları sadece hayatımki komik birer renk olarak görüyorum artık.
Eğlence bile oluyor.

Günaydın :)

Sevgiler Saygılar


Yakonuz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder