16 Kasım 2011 Çarşamba

16 Kasım 2011, Aşk Filmleri Aşkı Öldürür



Sevgili YakoCanlarım;

Ben her zaman ABD'nin en büyük kitle silahının sinema endüstrisi olduğuna inanmışımdır. Şimdi bu adamlar bu kadar uçağa, tanka, nükleere boşuna mı yatırım yapıyorlar diye... Ancak gerçekten de istatistiklere bakıldığında savunma sanayinde harcanılan miktarlar ile sinema endüstrinde harcanan miktarlar arasında büyük bir uçurum yok.
globalleşme süreci ve ekonomik dengelerin yeniden şekillenmesi her ne kadar sinema endüstrisini Amerika'nın tekelinden almış olsa da, bu silahın insanlar üzerindeki etkilerinde değişen bir şey olmadığı ya da olmayacağı da gün gibi ortada..

pekiyi ama nedir sinemayı bu kadar sihirli yapan... Daha doğrusu bir silah haline getirecek kadar dirençli kılan...

en yalın anlatımla sunum biçimidir.

nasıl ki her birey inanmak istediğine inanmak konusunda ve kendinin toplumdaki diğer insanlardan daha özel ve farklı olduğuna inanmak konusunda benzersiz bir cehalet gösterir, bu algı biçimindeki zavallılığı farkeden sektörler de bireylerin hayal dünyalarına hitap edip akbayram(!); ....
... hayal dünyalarına hitap edip onlara olmak istedikleri şeyi sunmaktan beslenirler.

her erkek etrafına iki kadın geldiği zaman fight club'daki brad pitt'e döner; ya da her kadın bir kaç erkeğin bakışlarına maruz kaldığını farkettiğinde bir Jennifer Lawrence olurverir.

her çocuk bir ninja kaplumbağadır. bunlar evlerini sırtında taşıyan ninjalardır.

herkes jackie chan gibi kavga etmek, john trovolta gibi dans etmek ya da clark gable gibi flört etmek durumundadır.
anjelina jolie kadar seksi, meryl streep kadar demirden olmak ister...


her erkek her zaman James Bonddur.


tümüyle imkansız olması daha cezbecidi ve aynı zamanda da aldatıcıdır; çünkü bu filmler sayesinde bir çoklarımız bir hayalin peşinden koşar gideriz. kullanılan müzikler, mekanlar, oyuncuların tipleri.. ve de oyunculukları.. o kadar güzel ve masalsıdır ki, gerçekten de bir noktada aşkın sokakta sizi bulmasını bekler olursunuz

herkes aşkı "notebook" filmindeki Noah(Ryan Gosling yavşağı) ve Allie (Ağaoğlu) gibi yaşamak ister.
"love story"deki gibi ağlamak, "notting hill"deki gibi aynı bankta hayat paylaşmak ister.

işte sinema endüstrisi sizin bu istediklerinizi bildiğinden dolayı orada geçirdiğiniz bir kaç saat boyunca size bunları verir. siz de o atmosferde sefil tipinizi paul walker, kadın görünce tutulan dilinizi Jack Nicholsun'un dili sanırsınız.

------

tüm bu yukarıda özeti geçilen konuların aslında hiçbir aldatmacası yoktur. ortada bir arz ve bir talep vardır; yani tüm denklem basit bir denge üzerine kuruludur.

burada esas hile, hatta işin güzel noktası diyebileceğimiz taraf, anlatılan hikayenin aslında ya çoğumuzun başından zaten geçiyor olması. ya da tümüyle imkansız olmasıdır.

bakkala ekmek almaya gidiyorsunuz ve ben affleck kılıklı bir adamla aynı ürüne aynı anda el uzatıyorsunuz; gülümsüyorsunuz ve flörte başlıyorsunuz.

sinema endüstrisi sizi buna inandırıyor ve dahası beklentilerinizi bu şekilde yönlendiriyor işte.
unutmayın ki hiçibiriniz bir jennifer aniston değilsiniz, ya da ben affleck gibi bir adam dışarıda alışverişy yapıyorsa kovalamayın; zaten ya evlidir ya da sizinle aynı filmde rol alamayacak kadar bağlanmaya vakti yoktur.

biz insanların en büyük zayıfıklarından birisi de değerlendirmelerimizin mikro ölçekli olmasından dolayı; iki saatlik bir filmin sonunda ağlaya ağlaya "neden ben böyle bir aşk bulamıyorum", hatta daha da kötüsü " neden böyle bir aşk beni bulmuyor" diye sinemadan koşa koşa çıkmaları olur. halbuki aynayı kendi tuttuklarında kendi hayatlarında bunun gibi bir çok hikaye olduğunu ancak bu kadar güzel algılamadıklarının farkında değillerdir. çünkü mekanlar, müzikler, acılar yoktur.. varsa bile unutulmuştur...

ilüzyonun en güzeli, en kurnaz olanıdır. kendi hayatınızdaki bazı anları doğru müzik ve mekanlarla süslerseniz göreceksiniz ki o filmlerdekinden çok da farklı hikayeleriniz yok. hele bizim gibi fingirdeşmeyi seven bir toplumdan haftada en az 100 blockbuster çıkar.

uzun lafın kısası aşkın katili, aşk filminin kendisidir. yaşadığımız bir sürü doğal şeyin bu kadar nazikçe süslenip paketlenmesi, kendi özelimizi görmezden gelmemizi sağlar.

dönün şöyle bir bakın, kendi hayatınızdan en az bir üçleme çıkarırsınız.

ya da çok çirkinsiniz :)

şunu da unutmayın; erkekler itiraf etmemkle beraber romantik komedileri çok severler.

sevgiler saygılar
yakonuz

yakolugunler@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder