15 Aralık 2010 Çarşamba

15 Aralık 2010, I, Yakolar da Sever

Louis Alberto Hatırladığım Kadar Yakışıklı Değil
Cocukluk yıllarımda ( ki bir çoğunuzun bebeklik yıllarına denk gelir) TRT 2'de yaklaşık yüz yıl süren bir dizi vardı. Son bölümünün oynadığı gün memelektte ihtilal zamanaymışçasına sokaklar bomboştu ve insanlar Louis Alberto ile Marianna arasındaki aşkın ne şekilde sonuçlacağını merak ettiğinden evlerine kapanmıştı. Ben özel ders alıyordum(hayatım boyunca her zaman aldım) ve dersi uzatan hocayı evden kovdum. Nasıl böyle bi aşka kayıtsız kalabilirdi ?

Bu efsane dizinin adı "Zenginler de Ağlar" idi. Yakonuz sizin için üşenmedi ve orijinal ismini de buldu : "Los Ricos También Iloran"

O zamanlar şimdi ki gibi s.kini sallayınca diziye çarpmıyordu tabi ki. Diziler bizler için değerliydi. Bugunki gibi milyonlarca kanal olmadığnıdan dolayı ehven-i şer minvalde yayınlanan çizgi ve normal filmler bizim için çok değerliydi.

Her tembel çocuğun sıkı sıkıya sarıldığı bir Voltran ve He Man gerçeği vardı. Kaldı ki o kadar salak bir çcocukluk geçiriyormuşuz ki etraflarında bulunan insanların nasıl olur da He Man ile Prens Adam'ın aynı insan olduklarını anlamamaları bize batmıyordu. Clark Kent bile Superman olmadığı zamanlar gözlük takıp saçlarını inek yalamış gibi yana yatırdığından o kadar yadırgamıyorduk ancak He Man gerçeğini anlamamak, jenerasyon olarak bizim salak olmamıza delalet eden bir gerçekti.

İskeletorun bir vucudu olmaması konusu da benim her daim canımı sıkan konular arasındaydı. Bu vucutusz yaratık her bölümde He Man'e bi alicengiz oyunu çekmeye kalkar ancak kaybederdi. Bölüm sonunda He Man, İlber Ortaylı ağırılığı ile çıkıp iki dakikalık bir ders verirdi.

Voltran'da ise ehliyetsiz bir çocuk vardı. Onun da adı Pidge di sanırım ki yine hepimiz Piç diye dalga geçerdik. Üstelik gerçekten de aslan kullanacak yaşta değildi ki muhtemelen üstün bir tarafı vardı ki beşyüz milyon dolarlık robot aslana kumanda edebiliyordu.
Voltran denen teneke yığını aslında tam bir dallamaydı çünkü düşmanlarını katletmekte kullandığı yegane yöntem kılıcı ile onları ortadan ikiye ayırmaktı, ki bir zaman sonra bizleri ekrandan soğutsa da kalbimizde ayrı bir yer bıraktı.

Haydi bunlar çizgi filmdi dedik anladık da... McGyver denen adamı nasıl yedik o tam bir muamma. Tuvalet kağıdından bomba yapan bir adamı senelerce heyecanla seyrettik. Dönemin diğer dizilerini saymıyorum bile ki, bir kara şimşek gerçeği hala daha biz erkekleri heyecanlandırmaktadır.

Atlantisten gelen bi lavuk vardı, onu değerlendirmiyorum bile.

Fazla çizgiden çıktığımı sanıyorum ki, babalarımızın dolaplarında bulduğumuz porno filmlere getirmek istedim konuyu. Zamane bizleri açısından büyük bir travma olan ebeyven dolaplarında porno film bulmak, biz cocukları kendi pipilerimizin boyları konusunda derin felsefeler oluşturmaya itmiştir. Her ne kadar ergenlik sonları bu sorular ortadan kalktıysa da çocuk olarak yaşadığımız bu şoklar uzun süre hayatımızda izlerini bırakmıştır.

--------

Yakonuzun hayatı da bu dizileri gibidir işte sevgili Yakocanlar. Nasıl ki zenginler de ağlar, Yakolar da sever. Yazılarımı takip eden okuyucularım benim bir insan olduğuma akıl sır erdiremiyor olabilirler belki ama, kanıyla canıyla ve de kalbiyle ben de bir insanım ve nihayetinde sevidim mi bir tanesini severim.

Kaldi ki genel anlamda benim takık olduğum konuların başında zaten insanların ne istediklerini bilmemeleri gelir. Arzı da talebi de iyicene kavradığımızda ne istediğimizi de çok iyi bilir. Ne istediğini bilen insan ise efektif bir şekilde verici olur ve dinamiklerini ona göre oturtur.

Bu yazıyı toparlamak için sanırım tek bir cümle kalıyor,

Çocukluğunda çok dizi seyreden, büyüyünce ne istediğini çok iyi bilir :)

sevgiler saygılar

yakonuz
yakolugunler@gmail.com

2 yorum: